Twitter'da kendisi hakkında böyle yazan Elif, bilinen adıyla: çizenbayan, 1987'de İstanbul'da doğdu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde mimarlık okuyor. Hem sosyal ağlarda bu kadar aktif, hem de hayatın içinde işinde gücünde. Cizenbayan.com adresinde düşüncelerini paylaşıyor, yeri geliyor bize şarkı önerileri sunuyor.
-Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi mimarlık öğrencisisin aslında ama sosyal medya ve twitter gibi sosyal ağlarla iç içesin. Twitter’a ve blog dünyasına girişin nasıl ve ne zaman oldu?
Evet, dışarıdan işi gücü olmayan boş bir insan gibi algılansam da aslında hem okuyorum hem çalışıyorum hem de çeviriler yapıyorum. Sosyal medya ile bu denli iç içe olmamı gazete ve televizyondan uzak olmama, öncelikli haber alma kaynağımın internet olmasına bağlıyorum. Bir de sürekli elimin altında olan akıllı telefonuma.
Twitter hesabımı Eylül 2009’da açmışım. Sanırım sık kullanmaya başlamam 2010 yazına rastlıyor. O dönemler puccaa, herbokubilenadam gibi blogger’lar Twitter’ı güzel ve eğlenceli bir şekilde kullanmaya başladılar ve biz de ‘neymiş bu Twitter ya biz de yazalım’ dedik sanırım. Böylelikle Türkiye’de bugünkü Twitter’ı şekillendirdik.

-Takipçi sayının fazla olmasını neye bağlıyorsun? Bunun bir sırrı var mı?
Ben elif_tanverdi adıyla protected bir hesapta proje çizerken aklıma gelen ‘saçmalık’ları yazarak başladım. Daha sonra arkadaşlarım beni retweet etmek istediklerini söylediler, hesabımın kilidini kaldırdım. Bir gün proje çizmekten bunalmış bir haldeyken ismimi değiştirdim öylesine, çizenbayan yaptımJ Şimdi bayılmıyorum bu kullanıcı adına ama değiştirmeyi de düşünmüyorum.
Sırrım var diyemem. Sadece komik veya sadece ciddi veya sadece duygusal içerikler paylaşmıyorum. Hepsinden biraz var. Moduma göre. Bir de burada biraz takip edilince kendini çok önemli sanmamak lazım bence, bu son derece sevimsiz bir durum. Ses getirici şeyler yapayım, binlerce takipçim olsun diye düşünmedim hiç. Takip ettiğim insan sayısını 2 basamaklı tutayım da ‘fenomen’ sansınlar gibi bir iddiam da olmadı.
-Twitter’da çok takipçili olanlara “fenomen” denilmesi hakkında ne düşünüyorsun?
Biraz kendi içimizde kendimizle dalga geçmemiz olarak görüyorum bu ‘fenomen’ sözcüğünü. Twitter aracılığıyla tanıştığım bazı arkadaşlarım bana fenomen diye takılıyorlar mesela. Biz fenomen değiliz ama sosyal medya bir fenomen bence. Artık bu konuyla ilgili ciddi sosyolojik araştırmalar yapılmaya başlanmalı.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki gerek konuk edilme amacım, gerekse izleyici kitlesi olarak iki program birbirinden çok farklı.
TRT Haber kanalında Serdar Kuzuloğlu’nun sunduğu programı ‘biz’ izliyoruz. O saatte o program için özel televizyon açan bir kitle.
Hal bu olunca bir şeyler anlatmaya, kendimi ifade etmeye çıkmadım ben de o programa. Zaten kendimi blog’umda ve Twitter’ımda içime sinen bir şekilde ifade edebildiğimi düşünüyorum. Oraya davet edildim ve bana soru sorulduğunda sohbete katıldım. O akşam ‘elif daha çok konuş’ dışında tepki de almadımJ Keyifli geçti.
Okan Bayülgen’in programına çıkmamsa gerçekten değişik bir olay. Beni interneti yoğun olarak kullanan blogger sıfatıyla davet ettiler oraya. (Çok merak ediliyor bana nasıl ulaştıkları. Facebook’tan ulaştılar.) ‘İnternette daha mı mutluyuz?’ sorusuna cevap aranacak bir programdı. Nedense oraya çıkıp da hayatın sırrını açıklamam gerekiyormuş da bunu yapmamışım gibi sert tepkiler aldım. Duruşumun ve programa katkımın doğru olduğu gibi tepkiler de aldım tabii ki. Beğenen kadar beğenmeyen olması normal. Bir de kendi içimizden, ‘bizden’ oraya çıkmama ‘çirkin’ tepkiler veren insanlar oldu. Üzüldüm tabii. Ama insan psikolojisi incelendiğinde anlaşılabilir bir şey sanırım yaptıkları.

Hayır. Kimliğimi saklamadığım için mutluyum hatta.
Takipçi sayısı belli bir sayıya ulaştıktan sonra yazdıklarımı bir elekten geçirir oldum maalesef. Bu insanları ilgilendirir mi acaba diye düşünmeden yazamamaya başladım son zamanlarda.
Özel sayılacak şeyleri ‘artık’ yazmama sebebim gelecek ‘bize ne bundan’ tepkilerinden biraz çekiniyor olmam şu sıralar. İtiraf etmeliyim ki Muhabbet Kralı’na çıktıktan sonra gelen kırıcı tepkiler beni biraz üzdü. Ama kimseye gelin beni takip edin size bir dünya vaat ediyorum demediğime göre bundan kurtulup yine daha samimi bir şekilde yazmaya devam edeceğim diye düşünüyorum.
-Sosyal medyanın geleceği sence ne yöne doğru gidiyor?
Bu biraz bizim elimizde. Sosyal medya bir reklam çöplüğüne de dönebilir. Çarkı döndürmek için belki reklam ve sponsorlar kaçınılmazdır. Kurumsal şirketler çoktan buradaki potansiyelin kokusunu aldı. Ama dengeyi iyi yakalamak lazım. Çünkü internette ‘reyting kaygısı’ bir şeylerin önüne geçerse bu samimi etkisini ve özgürlüğünü yitirir.
Bunun dışında sosyal medya’yı öne geçiren hız faktörünü de unutmamak lazım. Bence bizim çağımızı çok güzel anlatan bir laf var: ‘özet geç piç’. Artık internet çağında kimseye saatlerce laf anlatamazsınız. Akıllı bir kitleyi saatlerce TV’ye baktıramazsınız. Bugün dünya çapında kitapları çok satan bir yazar bile (Paulo Coelho) blog’una bir yazı yazdığında kaç dakikalık bir okuma olduğunu belirtiyor. İnsanların acelesi var ve söz konusu metin keyif için okuyacağımız bir edebiyat eseri değilse bilgi alışverişinin hızlı ve net olmasını istiyoruz.
Ben kendi adıma sosyal medyayı faydalı kullandığımı düşünüyorum. Çoğu yerde kadrolaşma, maddi çıkarlar ve/veya sansür var. Bir yerden para almadığım ve kovulma riskim olmadığı için istediğim gibi yazabiliyorum. Farklı düşünen insanların ‘birbirlerine’ sesini duyurabildiği bir yer şimdilik sosyal medya ve umarız ki öyle kalır.
Genelde olumlu etkileri oldu. Normalde hayatımda olmayacak insanlarla tanıştım. Aynı okula gittiğim, aynı mahallede oturduğum için tanıdığım arkadaşlarımla paylaşamayacağım şeyler paylaştığım insanlar oldu. Herkesten bir şeyler öğreniyorsun. Bunun için biraz da açık ve cesur olmak lazım. (Tabii ki bize zarar veren insanlar da olabilir, ama bunun sorumluluğunu internete atmamak lazım. Bu insanlar sokakta da çıkabilir karşımıza.)
Bunun dışında bir bilgiye veya yardıma ihtiyacım olduğunda o an sosyal medya olmaksızın taş çatlasa 20 kişiyi seferber edebilecekken internette bir anda binlerce kişiye ulaşıp o bilgiyi veya yardımı (yardımsever insanlar sağ olsunlar) hızlıca edinebiliyorum; bunu da atlamamak lazım.
-Bir kazanç elde etmeden yazıyorsun benim gibi. Bundan sonraki hedeflerin neler? (İş, kariyer ve internet açısından)
Mimarlık son sınıf öğrencisiyim. Yüksek lisans yapmak istiyorum. Konusuna henüz karar vermedim ama mimarlıktan keyif alıyorum. İlerde içime sinen bir mimarlık yapmak istiyorum. Türkiye’de mimarlık ve birçok konuda algıları değiştirmek lazım. Bu konularda fikirlerimi yayabileceğim platformlarda aktif olarak yer almak istiyorum. Muhtemelen mimarlığın yanında başka işler de yapacağım şimdi olduğu gibi.
-Son olarak seni takip edenlere ne söylemek istersin?
İnşallah beraberce gülüp eğlenmeye tartışmaya fikir alışverişine ve yardımlaşmaya devam ederiz.
0 Yorum
Bu yazım hakkında sen de bir yorum yaz, rahatla!