Bir kafede onu bekliyordum. Ama o gecikmişti, sadece 1 dakika. O kadar da önemli değil.
Birinci aşama:
Onun geç kalmasını sevmektir. Bu onu daha insani yapar. Çekiciliğini arttırır.
İkinci aşama:
Ajandamı kontrol ederim. Kendimi sorgularım filan. Belki de benim bir yanlışım vardır. Kafamda senaryolar yazarım. Kendimi başka bir kafeye geç kalmışım gibi hayal ederim. Şöyle bir etrafıma bakarım. Doğru yerdeyimdir işte. 32 dakika geçmiştir.
Üçüncü aşama:
Kendi kendime “beklemenin sorun olmadığını” söylerim. Kendime meşgaleler bulurum. Bir şeyler okurum. Okur gibi yaparım aslında. Ama hep aynı paragraftayımdır. Lavaboya giderim. Sipariş veririm.
Şimdi ondan nefret ediyorum işte. Kafamın içinde ona hakaretler yağdırırım. Kafeye geldiği anda söylenecek güzel sözler bulmaya çalışırım.
39 dakika geçmiştir. Ve o gelir...
Nefes nefese. Hala güzel. Trafik kötüymüş. Evet. Ben de onu mazur görürüm derim ki, “Bu kadar geç kalman tabii ki olağan. Çünkü..."
Çünkü ben zayıf biriyim ve eğer birine çok fazla değer vermişsem benim için o daima haklıdır.
Çünkü ben zayıf biriyim ve eğer birine çok fazla değer vermişsem benim için o daima haklıdır.
ehehe öz eleştirinin böyle güzeli:) Bu zayıflık sadece sana has değil ve bunu bilmek insanı rahatlatıyo ve rahat bi yazar yapıyo di mi:)
YanıtlaSilSabırlıymışsın ben olsam çıldırmıştım :))
YanıtlaSil